#bu yazıyı okursun (:
Explore tagged Tumblr posts
Text
31 Ocak 2025
Bir adım atmaya karar verdiğim gün. Tam tamına 3 yıl sonra ilk defa bu gün bi karar aldım ve deneyeceğim.. Rabb'im hayır kılar inşallah..
26 notes · View notes
hcoylsne · 5 months ago
Text
kendini bilene,
9 Eylül 2024/ 17.02
merhaba, umarım bu yazıyı okursun. ilk defa içten bir şekilde sana olan duygu ve düşüncelerimi dile getiriyor olacağım çünkü. korkmadan ve cesurca. kaçmadan ve kovalanmadan. senin tabirinle saf duygular ve düşüncelerle. insanlar birbirlerinin hayatlarına girerler bir daha hiç çıkmamak üzere ve yine insanlar birbirlerinin hayatlarına girelerler çıkmak üzere. biz birbirimizin hayatına girdik, sen girip çıkmak üzere. biz birbirimizin hayatlarına girdik, ben girip çıkmamak üzere. bu zıtlıklarla nasıl yapılır bilemiyorum hiç. aslında zaten biz birbirimizi kaybettik. bir daha hiç birbirimizin olmamak üzere hem de. sen benim sağlıksız kararlarım sonucu verdiğim acıyı kazandın. ben de senin bu sonuçların sonunda elde ettiğin acı yüzünden nefretini. aslında kaybetmemişiz. ne dersin? ikimiz de bir şeyleri kazanmışız. kazanılan şeyler hep güzel olamazmış ikimiz de bunu öğrenmiş olduk. sen her ne kadar benim duygu ve düşüncelerimin sahte, igrenç, midesiz şeyler olduğunu düşünsen de öyle değiller. sana söylemiştim bana teşekkür edeceksin. bana benimle olmadığın için teşekkür edeceksin demiştim. ediyorsundur belki bilemiyorum. her zaman aslında 1 adım arkanda olduğumu bilmiyorsun ve hiç bir zaman bilemeyeceksin. bilmemen daha doğrudur belki. görmemen, hissetmemen. aradan yıllar da geçse senin benim hayatımdaki konumun hiç bir zaman değişmeyecek. hep seni ilk tanıdığım çocuksu saf heyecanıyla bana bakan o insan olarak saklayacağım en derinlerde. bunu hiç bir zaman bilmeyeceksin. ne kadar üzücü. en son hayatında başarılar dilediğimde sana bana iyi bir dilek bile dileyememiştin. o kadar nefret ettirdim kendimden. dediğin gibi bu büyük bir başarıydı. sen her ne kadar bilmeyecek olsan da ben her zaman ensende, her başarında bir köşede seni izliyor olacağım /3. bugün ikimize dair olan birlikteliğimize olan inancıma veda ettiğim, sensizliği kabul edip, sensizliği kutladığım gün.
-BAL-
0 notes
karincakarakedi · 2 years ago
Text
Andaç ile Hafta Sonu Tatili~
Çocukluğumdan beri tarihi mekanları gezmeyi seviyorum. Eskiden yaşamış insanların evlerini, eşyalarını, yaşamları hakkında bilgileri görmeyi seviyorum.
Bir hafta kadar önce Andaç ile beraber müze gezme kararı aldık. Hem mobil bir müze kartımız vardı, bunu değerlendirelim dedik. Hem de o da, ben de demin bahsettiğim sebeplerden tarihi mekanları görmeyi, tarih konuşmayı seviyoruz. İkimiz de tarihleri ezberlemeyi sevmiyoruz ama dönemin insanının hislerini merak ediyoruz.
Her ne kadar düşünce tarzımız bir noktada kırmızı çizgiyle ayrılsa da, ortak noktalarda tarih konuşmak Andaç ile dünyanın en eğlenceli şeylerinden biridir. Ehem~
Ne yazık ki geçen hafta annemin ateşi çıktığı için, ben de halsiz hissettiğim için buluşamadık. Andaç çalıştığı için hafta içi de buluşamadık ve her şeyden öte bir aydır görüşmemiştik. İnsan arkadaşını özlüyor. Çünkü Andaç hanım mesajlaşmaktan nefret ediyor (Evet, evet sen garanti bu yazıyı okursun o yüzden sitem ediyorum, gıcık!)
Neyse şaka bir yana bu sebeple geçtiğimiz hafta dinlenip dans okuluna odaklandım. Bu hafta sonu ise iki günümü Andaç Hanım'a ayırdım.
Cumartesi tüm geceyi dizi izleyip, sohbet ederek geçirdiğimiz için o günü geçiyorum. Pazar günü ise hazırlanıp Dolmabahçe Sarayı'nın yolunu tuttuk. Araştırmış olmamıza rağmen her şeyi incelemediğimiz için aslında içten içe bir endişe sardı bizi, evet daha yolun başından.
Genelde müze kartları bazı müzelerin ve sarayların girişlerinde yeterli kalmıyor. Özellikle bizimki gibi geçici bir müze kartı ise. Dolmabahçe Sarayı'na girdiğimizde uzun bir kuyruk vardı.
Gişe sırasında beklemeye koyulduk. Yarım saatlik bekleyişin ardından beklediğimiz cevabı aldık. "Siz gidip Arkeoloji müzesini gezebilirsiniz. Ancak bu kartla buraya girişiniz bulunmamakta." Andaç ile birbirimize baktığımızda gülsek mi ağlasak mı diye düşündüğümüze eminim. Açıkçası orada Andaç'ın biraz hevesi kaçtı. Bozuntuya vermeden, tek seferlik müze kartlardan birer tane aldık.
Müzeye girdiğimizde az önce yaşadığımız minik olumsuzluğu unutmaya çalışıp etrafı izlemeye koyulduk. Zaten başından beklediğimiz bir durumdu~
Dış mekan için Andaç birkaç kez "Kapıların işlemelerine bakar mısın?" dedi. Haklıydı. Gerçekten Dolmabahçe Sarayı'nın yapısı çok güzel. Ayrıntıları çok hoş. Şimdilerde inşa edilen yapıların çoğunda bu kadar güzel işleme, özel çalışma görmek mümkün değil.
Hayranlık uyandırıcı~
İçi ondan da güzel..
Tumblr media
Ne yazık ki aldığımız geçici kart Selamlık bölümünde geçerli değildi. Bu sebeple orası hakkında konuşmayacağım. Ama keşke bunu görevli bize daha tatlı dille söyleseydi. Küçük görünsek de 25 yaşındayız ve çocuk azarlar gibi bir ton duymak bizi biraz rencide ediyor.
Bunu tüm görevliler için söylemiyorum. Pek çoğu gayet nazik ve güler yüzlüydü. Bazen istisnaya denk gelir insan~
Ardından sarayın harem bölümüne geçtik. En azından oraya girmemize izin vardı.
Orayı gezmek de gayet güzel bir deneyimdi~
İnsanların oturduğu, uyuduğu, vakit geçirdiği aslında onlar için en özel alana sahip bir binaydı.
İçeride fotoğraf çekmek yasak olduğu için fotoğraf koyamıyorum.
Bazı bölümlerdeki renk uyumları, duvarlardaki tablolar çok hoştu. Özellikle bir duvarda el yapımı bir halı vardı. Halıya Türk bayrağı işlenmişti. Daha doğrusu halı dokunurken Türk bayrağı şeklinde desen hazırlanmış. Halı dokuma terimlerini pek bilmiyorum~
Ancak annem vakti zamanında birkaç kez halı dokumanın ne kadar zor bir şey olduğunu anlatmıştı. Üniversite yıllarında geceleri dokuma yaparak geçinirmiş.
Neyse, emeği bildiğimden belki oradaki pek çok şeydense o halı beni etkiledi. Çünkü emek sadece halıya verilmemişti. Ülkemizin her bir köşesi için o yıllarda tıpkı o dokunmuş halının her bir ilmeği gibi emek verilmişti. Şehitlerimizin canları, halkımızın emeği o haritayı oluşturmuştu.
Bu halıyı görmek bende bu hisleri uyandırdı.
Bu aralar Kurtuluş Savaşı hakkında okuyorum. Bu sebeple Dolmabahçe Sarayı'nı gezmek biraz daha özel bir yer edindi bende.
Odaların mütevazi olduğunu hissettim ayrıca. Çok odalı olmasına rağmen odalar küçüktü. Bu mütevazi bir his oluşturdu. Küçük, bazen biraz gösterişli, bazen sade ama derli toplu. O dönemdeki insanlar için nasıldı acaba?
Bunun hakkında bir fikrim yok~
Ayrıca oturma bölümleri, odaların dizaynı renk uyumları ve temalar üzerine kurulu gibiydi. Bu ayrıntı o kadar hoşuma gitti ki. Alt tarafı koltuk sandalye diyen odunsu mantığımı odunla zihnimde kovaladığım anları yaşattı~
Tarih, evinde okuyanlar için bazen masalsı bir his yaratıyor. Ne kadar bakarsak bakalım, incelersek inceleyelim orada yaşayanların gerçek olduğunu bazen geç algılayabiliyoruz. O sarayda, geçmişte insanlar yaşadığını, o sarayda büyük olaylar yaşandığını algılamak tuhaftı, müze gezmeyi de en çok bu sebeple seviyorum. Saydam görünen bir dünyanın, saydamlığını olabildiğince inceltiyor. Ve asla o günlerdeki insanları hissedemeseniz de, algılamanızı sağlıyor.
Atatürk'ün vefat ettiği odayı ziyaret etmek de farklı bir histi. Bu insan önemli kararlar vermiş, fedakarlıklar yapmış, büyük işler başarmış biri. 56 yıllık hayatı olmuş olsa da, o yıllara yüzlerce yıla bedel bir başarı sığdırmış bir lider.
Odadan çıkmadan pencereden görünen denize bakmak ve tam girişteki dört mevsim tablosuna bakmak buruk bir gülümseme takınmama sebep oldu. Benim için değerli bir deneyimdi.
Bazı liderler öldükten sonra sadece isim olarak bilinirler, bazıları ise ne kadar zaman geçerse geçsin öyle güzel işler başarmışlardır ki ruhlarının varlığını sildirmezler. Böyle insanların örnek alınası olduğunu hissediyorum. Özellikle bu insan bir toprağa, o toprakta yaşayan insanlara bir gelecek verdiyse.
Bu konu uzar da uzar. Şu an doğru cümleleri seçebilecek gibi hissetmediğim için böylesine değerli bir konuyu burada araya sıkıştırmak istemiyorum. Kısacası örnek aldığımız insanlar gibi olmak zorunda değiliz aslında. Onları kopyalamamıza ya da onlara tapmamıza da gerek yok. Sadece bir insanın çalışkanlığının birazını örnek alsak, hayatında yaptığı olumlu bir işin birazını örnek alsak bunun bile yeterli olacağına inanıyorum. Kimse bizden dünyayı değiştirmemizi beklemiyor. Ama değiştirme potansiyeli olanın da önünü kapatmamak gerek o ayrı~
Yine de kendi çevremize, başarımıza, geleceğimize bir fayda sağlayıp elimizden geleni yapıyorsak -örnek aldıklarımız ile ayrıca kendi düşüncelerimiz ve yapımız ile- bu da bir noktaya kadar yeterlidir bence~
Son olarak küçük notlar paylaşıp bugünkü yazımı sonlandırmanın vakti geldi,
Not: Elimden hiçbir şey gelmese de olumsuz bir şey gördüğümde dile getirmekten çekinmiyorum. Müzeleri gezmenin ticarileşmesi, bazı görevlilerin kaba oluşu gibi~
Her ne kadar pazar günümüz bize güzel bir deneyim olsa da bunu dile getirmek yanlış değil. Müzeler ticarethane değildir, ben bunu düşündüm ya da söyledim diye elbette müzeleri gezmek ucuzlamayacak. Yine de ben söylemeye devam edeceğim, bir şeyler yapmak zorunda olmak onu kabullenmek anlamına gelmez~
Bu beni her şeyden söylenen gıcık biri gibi gösterse de~
Not: Bazı komik diyaloglar.. Bunları eklemesem olmazdı xD
Andaç: Of sonunda oturacak bir yer bulduk. Yoruldum~
Ben: Aaa o kuğular heykel mi?
Andaç: Yok ya başı oynuyor canlıdır.
Ben: Heykel gibilier ama.. (sesi kısılır)
Kuğu hareket eder.
Ben: Aaaaa! Cidden canlı çok tatlııı * _ *
Tumblr media
Müze içinde, müzedeki gerginliğimizi yok eden tatlı bir görevli ve Andaç arasında:
Andaç: Abi fotoğraf çeksek olmaz mı? Bir tanecik.
Abi gülerek: Gizlice çek. Biz görmeden.
Andaç abinin onunla dalga geçtiğini anlamıştır.
Andaç: Abi arkana dön o zaman çekeyim.
Abi güler, Andaç repliği tekrarlar ve abi yine güler. Sonuçta Andaç ve Anka fotoğraf çekemeden yoluna devam eder.
Tüm gerginliğimizi alıp, o günkü gülümsememizi yerine getiren ve o müzeyi tadını çıkartarak gezmemizi sağlayan o abiye teşekkürler. Keşke izin verseydi ama yapacak bir şey yok T-T
Yasak, yasaktır.
Sonunda resim müzesini de gezip oradan ayrıldık. Birkaç olumsuzluğa rağmen ikimizin de gerçekten görmek istediği değerli bir yerdi. Buna değerdi.
Ayrıca her zaman görüşemeyen bize özel bir anı oldu~
Ve teşekkür ederim Andaç Hanım, normalde 12de uyuyan siz benim için sabahladınız. Her zaman bu büyük fedakarlığınızı hatırlayacağım xD
Not: Andaç'ın gece uyumaması mucizedir.
~Anka
3 notes · View notes
urlacelesti · 4 years ago
Text
Bu yazıyı sana yazıyorum Umut Özgenç. Bu yazıya denk gelir misin bilmiyorum ama dilerim görürsün bu yazıyı. O gün sana bu yazıyı okuturlar umarım. Senin yüzüne neden mi söyleyemiyorum? Seni görmeye tahammül dahi edemiyorum ben. Yüzsüzsün sen, ben bir şey yapmadım hepsi sizin suçunuz demeye başlıyorsun. Tiksindiriyorsun beni. Hayatımın bu denli batmasının en büyük sebebide sensin Özgenç. Bil, gör ve hisset istiyorum. Gerçi ne kadar umrunda olur tartışılır ama umarım okursun, umarım.
Senden ilk tekmeyi 5 aylıkken yedim, bıraktın. Bazen düşünüyorum, doğduktan sonra olmuş her şey. Benden öncesinde mutluymuşsunuz. Düşündükçe hep daha çok hak verdim buna, hiçbir zaman senin tarafından istenmedim. Gerçi hayatım boyunca kimse tarafından istenmedim ama seni istemeyen kişinin baban oluşu daha fazla koyuyor. Sahi ne zararım vardı ki sana? 5 aylık bir çocuğun ne zararı vardı sana?
Küçükken, varlığını bilmezken çok mutluydum. Sadece bazen kuzenlerimi çok kıskanırdım. Dayım onları öperdi, canım kızım-oğlum diye severdi onları. Çocuk aklı ya işte onlarda bazen hava atardı bize. Dayım anlardı gelir bizi de öperdi çünkü üzülürdü bize, senin yüzünden. Soruyorum şimdi sana, neden müsade ettin buna?
Büyüdüm. Okula başladım, çok mutluyum. İlk gün klasik herkes ailesini anlatır ya bende anlattım. Nilgün hoca, çok emeği vardır bende. Kızım dedi herkesi anlattın babanı anlatmadın. Ne cevap vermeliydim ki? Ne dememi bekliyordun? Bilmiyorum öğretmenim dedim. Nasıl bilmiyorsun diyince güldü tüm sınıf. Babamı tanımıyorum öğretmenim dedim. Yalan değildi, seni tanımıyordum ve daha önce kimse bana seni sormamıştı. Öyle söyleyince Nilgün hoca aradı ağzımı ama bilmiyordum işte seni ne deseydim ki? Sonra sorular sorulmaya başlandı, baban nerede? neden yok? Çocuğuz hepimiz. Ama bir soruyu hiç unutamıyorum Özgenç. Hasan diye birisi vardı. Hasan Nisan Tetik. Baban nerde senin yoksa seni sevmiyor mu? Sevse yanında olurdu dedi. O gülüşü, o ses tonunu ve benim o hissimi hiç unutamıyorum, senin yüzünden. Sahi fark ettin mi nedense her şey senin yüzünden.
8 civarındayım. Meleğim, annem kısaca herkes telaş içinde. Sen bilmezsin baya meraklı bir çocuktum ben. Çözemedim olayı ama sorular sormaya başladım. En son kızdı annem bana. Meleğim aldı beni karşısına bak güzel yüzlüm, kalbim dedi. Bana hep öyle seslenirdi. Bende gülümseyerek efendimm dedim. Baban sizinle görüşmek istiyormuş güzel yüzlüm benim dedi. Nasıl sevindim anlatamam. Benimde bir babam olacak mı diye sormuştum enayi gibi. Gözleri doldu. İlk buluşma günü, meleğim ördü saçlarımı ve güzel güzel giydirdi beni. Nasıl heyecanlıyım yanına gelirken.
Oturuyorsun, yanında bir çocuk. Seni görünce çok şaşırdım. Bana bakmadın bile direkt ablama döndün. Sarıldın ama istemiyordu o seni. Bende öylece bakakaldım sana. Sonra bana döndün, güldün. Soğuk bir gülüştü, tarif edemiyorum ama aklımdanda hiç çıkartamıyorum. Dediklerine göre baba kelimesini kekelemişim, hatırlamıyorum. Bana sarılmadın bile, oturdun yerine. Bir çocuk var yanında, anneme baktım. üvey kardeşiniz dedi. Koca Umut Özgenç 3. evliliğini yapmış bile. Çınar. Çok seviyorsun Çınar'ı Özgenç, çok. Zaten benimle ona ilik lazım diye buluşmamış mıydın? Neyse. Çınar yere düştü, salaklığıma doyma koştum hemen yanına. Senin biricik oğlunu ben kaldırdım yerden. Sen umursamadın bile lan. El kadar çocuğu umursamadın. Sigarandan bir nefes daha çektin. Öyle iğrenç içiyorsun ki o sigarayı, her içtiğimde sana bir bela daha okuyorum. Sen oyuncak almaya götürdün beni. Bir oyuncakla, kıyafetle kalp kazanılır sanıyordun. Kabul et bu hep böyle oldu Özgenç. Hangi hatanı yüzüne vursam size neler aldım ben diye savundun kendini. Neyse. Çınar'da tutturdu bende istiyorum diye. Her şeyim dedin ona bakarak, sana hep alıyoruz bir seferliğine ablayada alalım. Her şeyim. Oysa bana soğuk bir gülücük atıp oturmuştun Özgenç. Gittim annemin yanına anne gidelim dedim. Neden kızım vakit geçirsene babanla dedi. Zorla gönderdi beni senin yanına. Oyuncak istemiyorum dememe rağmen aldın o oyuncağı. Sonra kafasını kopardım, için rahat etsin. Gün bitti eve döndüm. Bende koca bir hiçtin artık.
Üstünden bir sene geçti, sevgili Umut Özgenç kayıplarda. Bir gün tekrar görüşmek istediğini söylediler. Düzeldim kızım dedin, inandım ya da belki de inanmasam bile inanmak istedim. İkinci şansı vererek geldim yanına. Ve yanında yine Çınar. Bu sefer sarıldın bana. Neden mi sarıldın? Annem uyarmıştı çünkü seni Nehir ile biraz daha ilgilen diye. Meleğime anlatırken duymuş bende seneler sonra öğrendim bunu. Birkaç saniyelik sarılma beni ne kadar mutlu etmişti anlatamam. Beni bıraktın, ablama koştun. Doya doya sarıldın ona, artık istiyordu seni. Gün bitti ve sevgili Umut Özgenç'e benim dışımda herkes ulaşabildi. Onunla konuşuyordun Özgenç, kabul et.
Doğum günlerim. O zamanlar çok önemserdim. Şimdi ise açıkçası unutuyorum. Doğum günüm yaklaştı, Umut bey doğum günümü kutlar sanıyorum. Annem mesaj atıyor Umut beye ardından aranıyorum. "Nasılsın kızım? İyiyim baba sen? İyiyim doğum gününmüş kutlu olsun. Teşekkür ederim. Ablan napıyor?" Ne de güzel konuşma dimi? Teşekkürler.
Biraz da canın oğlun Çınar'dan bahsedelim. Anlayamadığım bir şekilde beni çok seviyor. Neden sever ki beni? Yani sen bile sevmiyorsun beni Özgenç o nasıl seviyor? Bir gün babaannemle geldiler bize. O kadını hak etmiyorsun aptal. Evi bilmedikleri için ben gidip aldım. Çınar beni görünce koştu, o haliyle. O çocuk o haliyle bana koştu. Şaşırdım tabi koşup sarılınca. Bende sarıldım ama tuhaf hissettim Özgenç. Sonra babanneme ağlamış biliyor musun? Nehir ablam beni sevmiyor mu diye. Bende fark ettim ki onun hiçbir suçu yok Özgenç. Sen yediğin haltın cezasını çekerken o benimle büyüyecek. O çok sevdiğin oğlun hiç sevmediğin benimle büyüyecek ve bu sana yeterincü büyük bir ceza. O düzelecek sizin yüzünüzden böyle oldu ve o düzelecek.
Bir gün meleğimin yanına balkona koştum. Balkonda bir buzdolabı üstünde yarıklar var böyle kocaman. Meleğime sordum bunlar ne diye hiçbir şey ömrüm dedi. Kim hatırlamıyorum baban yaptı dedi. Meğersem eskiden sen annemi öldürmeye çalışırken bıçakla yapmışsın onu. Bir kez daha nefret ettim senden. Senin geninin bende olduğu her gün lanet ettim.
Ve sonra sen nice sevgililer yaptın kendine bense tuvalet köşelerinde ağlaya ağlaya iğrenç bir evlat olduğum için kendimi cezalandırdım. Bir gün aradın beni hatırlıyor musun o anı? Ablamı sordun, yoktu. Benimle konuştun. İstemiyorum seni diyince şaşırdın. Suskun nehir sana cevap vermişti dimi? İstemiyorum seni zarar veriyorsun bana demiştim. Sen ne cevap verdin? Hatırla. Ben sana dokunmadım bile ne zaman zarar verdim sana yalancı. Yalancı öyle mi? Yalancı. Ruhen dedim bitirdin beni. O gün bağıra bağıra anlattım sana, iyi hatırla. Senin yüzünden defalarca intihara kalkıştığımdan, kendimi kestiğimden bahsettim. Senin cevabın neydi? Bende 7 defa denedim, ne var bunda alış. Ses tonun, umursamazlığın çıkmıyor kafamdan. Kapattım telefonu, ağlaya ağlaya. Beni sevmedin biliyorum ama bari karşıma çıkmasaydın. Gerçi biricik kızınla görüşmen için benimlede görüşmen gerekirdi değil mi? Haklısın, kusura bakma.
Her defasında, ne zaman kendimi düzeltmeye kalksam yeniden girdin hayatıma ve sonra defolup hiçbir şey olmamış gibi gittin. Yüzsüz ve bencilsin çünkü. Sonra mesela şeyden bahsedelim sarhoşken bana yazdıklarından veya ben deli gibi kendimden tiksinip her yerimi kesip intihar meraklısıyken senin parti vermenden. Hatırla diye koyacağım o fotoğrafı buraya. Hatırla ki hayatımı mahvettiğin için pişman ol. Sonra benim senin yüzünden başıma gelmeyen kalmadı biliyor musun? Ve daha nicesi.
Ve ben kendime her çizik attığımda ağzımdan aynı kelimeleri çıkardım. "Ben onun gibi biri olmayacağım. Ben çocuğumu seveceğim." Aslına bakarsan seni neden umursadım bilmiyorum. O kesikleri benim meleğim gördü biliyor musun? Gözleri doldu. Bana dokunmaya kıyamayan kadın, saçımı bir tutam kestikleri zaman kavga çıkaran kadın öylece izledi kolumdan akan kanları. Ağladı, çok ağladı.
18 Eylül 2019. Elimde bir kağıt ve jilet, 3. kabindeyim. Normalde başka planlarım vardı biliyor musun? Tuvalet köşelerinde can vermeyecektim ama dayanamadım zaten onca şeyle uğraşırken sen bir daha belirmiştin yeni sevgilinle. Elimdeki kağıtta herkese bir şeyler söyledim sonra aklıma sen geldin ve ben seni affetmiştim. Şimdi sorarsan kusura bakma ama boğazıma bıçak dayasalar yine affetmem seni. Kestim bileklerimi, yanlış kesmişim bir halta yaramadı. Eylül buldu beni sardı peçeteyle bileklerimi haber verelim birilerine dedi. Haber vereyim de annem beni hastaneye yatırsın dimi? Ha sen onu bilmiyorsun tehdit etti beni öskdpssçsçsç. Kendimi kestiğimi görürse hastaneye yatırırmış beni. Neyse hala izleri durur.
Şimdi düşün bakalım Umut Özgenç. Ne tesadüf ki hayatımın berbat olduğu her anda sen beliriyorsun. Bilerek mi yapıyorsun yoksa gerçekten aptal mısın? Senden tiksiniyorum ve daima tiksineceğim.
Bugün doğum günün Özgenç, 20 Nisan 2021. Sahi şimdi hangi kadın yanında hangi kadınla kutluyorsun bu iğrenç doğum tarihini. Biliyor musun senin gibi hayatımı siken bir kişi daha var o da bugün doğdu. Acıyorum lan sana, kimsenin ölümünü dilemedim bugüne kadar ama senin ölmen gerek Özgenç. Bu benim ellerimden olucak. Bana yalvaracaksın hemde ağlaya ağlaya ama acımam sana o kurşunu tam kalbine saplayacağım, tam kalbine.
Ölüm günün kutlu olsun Özgenç.
Bir ömür kendi pisliğinde boğulman dileğiyle.
10 notes · View notes
cool-eubm · 3 years ago
Text
Tumblr media
Böylece sonbahar geldi; sarı yaprakların bir süre sonra kahverengiye dönüşeceği ve güneşin hala parlıyor olsa da, yakında rüzgarın ıslık çalarak eseceği bir sonbahar gökyüzü ortaya çıkacak, tüm bunlar rengarenk yağmur çizmelerimizle, ters dönen şemsiyelerimizle bizi altın sonbahara koşturacak.
Sanatı, tutkuyu, aşkı, hayal kurdurtmayı sever sonbahar. Uçuş uçuş yapar insanı. Dökülen yapraklar misali savrulursun oradan buraya, buradan oraya. Memnunsundur ama...
Daha fazla kitap okursun, daha fazla yazarsın. Rüzgarın ritmiyle adeta dans eder kelimeler. Sen de eşlik edersin kelimelerin dansına.
Sonbahar fotoğrafları nefis olur ayrıca. Amatör olsan da nefis olur. Sihirlidir sonbahar. Sahiden... Abraka dabra! Eylül, Ekim, Kasım. Bu yazıyı okuyanların gönlünden güzel geçen ne varsa ola! Püfff, üfff!
2 notes · View notes
felisya · 4 years ago
Text
28/09 02.10
N'olur, n'olur gitme. N'olur sen gitme. Herkes gitsin ama sen kal. Bu çok ağır. N'olur kal benimle. Sana ihtiyacım var. Çok korkuyorum, nefes alamıyorum. Odanın ortasında yere çökmüş ağlıyorum. Senin ruhunu iyileştireyim derken herkesten özel olduğunu fark ettim. İnsanlardan nefret ettiğini söylerdin ama sonra bunu unutup "kimse üzülmesin" demiştin. Hep karanlık olduğunu belirtiyordun ama sen benim gördüğüm en güzel renktin. Hayaller kurduk seninle, ardından da sığındık o hayallere. Çok naif bir ruhun var. 'Vardı' demiyorum çünkü geçmişte kalmadı bu. Hata yapmaktan korkuyorsun ya da beni incitmekten. Sürekli özür dilersin. Ve yaptığın şey de özür dilemek oldu... Çok çaresizim. Senin nerede olduğunu arayamıyorum ki bulayım seni. Ne yapacağım şimdi, nasıl bulacağım seni? Acının dinmediğini ve böyle bitirebileceğini söyledin son olarak. Çok korkuyorum. Keşke tüm o acılarını bana yükleyebilseydin de sen bu duruma düşmeseydin. Ne yapıyorsun bilmiyorum, ne düşünüyorsun bilmiyorum. Bildiğim tek şey iyi olmadığın. Ne olur kendine bir şey yapma. Sakın. Ne yapmalıyım? Nasıl bulurum seni şimdi? Bir daha görebilecek miyim? İyi olacak mısın? Kendine bir şey yapacak mısın? Sen gittin ve ben bu sorularla baş başa kaldım. Bu gece nasıl geçer bilmiyorum. Gecem umrumda değil. Umrumda olan tek şey sensin. Varsın bir daha asla konuşmayalım ama sen iyi ol. Yeter ki iyi ol. Belki bu yazıyı okursun bir gün olur da. Eğer okursan, seni çok sevdiğimi bil. Beni mutlu ettiğini bil. Ve artık gökteki Ay'a da kırgın olduğumu bil...
20 notes · View notes
geceleryorgun · 4 years ago
Text
Merhaba. Bu yazıyı içimdekileri dökmek istediğim için yazıyorum aslında. 18 yaşına girmek üzereyim. 6-7 yaşından bu yana hayatımda olan birisi vardı. İlkokulda bir arkadaş grubumuz vardı o zaman da yakındık. Ortaokula geçtiğimizde aynı sınıfta olmamıza rağmen soğuktuk, arkadaşlarımız farklıydı. Liseye geçmiştik ve aramız çok iyi değildi. Kafam esti yazdım. Her şey ondan sonra başladı aslında. Hep o çabalamıştı bizim için öyle olmaya da devam etti. 9 ve 10. sınıfta her şeyi yaptı bizim için. Beni gerçekten sevdi, bunu hissettirdi. Beni benden daha çok düşünüyor, beni benden daha çok seviyordu. Ama ona karşı aptal gibi davranıyordum. 11. sınıfa geçtiğimizde değiştiğimi hissedebiliyordum. Ona karşı farklı davranıyordum artık. Daha çok önemsiyor, daha çok düşünüyor ve daha çok umursuyordum. Çok olgundu. O her zaman haklıydı ve ben hiçbir zaman ona karşı haklı çıkamıyordum. Hep tatlı sert kızıyordum ona çok edebiyat yapıyorsun, çok felsefe yapıyorsun diye. Ama artık bende öyleydim; eskisinden daha olgun, daha farklı düşünen, daha farklı konuşan birisiydim. Ona karşı haklı çıkmaya başlamıştım. Artık ben de ağırlığımı koyuyordum ve daha güzel konuşup tartışabiliyorduk. Karantina başladı ve biz artık bütün günümüzü birlikte konuşarak geçiyorduk. Ona iyice alışmıştım. Artık “birlikte olsak nasıl olur ?” diye düşünüyordum. Sürekli hayaller kuruyorduk. Çok hoşlanıyordum. “Birlikte olsak nasıl olur ?” cümlesi yerini “birlikte olmalıyız” cümlesine bırakmıştı. Onsuz yapamazdım, onsuzluğu düşünemiyordum. Her şey çok güzel gidiyordu, belki de ilk defa. Ben sadece onu düşünüyor, onu düşlüyordum. Sevgili olacak kıvama gelmiştik. Aylardan hazirandı. Yanlış hatırlamıyorsam 7 Haziran. Bu uygulamadan biriyle konuştuğunu ve onu sevmeye çalıştığını söylemişti. Hiç aydınlık olmayan dünyam biraz daha kararmıştı. Bir hafta geçti. Artık dayanamıyordum, konuşmak istiyordum. 13 Haziran gecesi açmıştım konuyu 14 Haziran sabahına kadar konuşmuştuk. Bütün içimi dökmüştüm. 14 Haziran sabahı hayatımın en güzel sorusuyla karşılaşmıştım:  “benimle ne olmak istersin ?” . Ne olmak istediğimi biliyordum ve o gün başlamıştık, 14 Haziran. Ne yapacağımı bilmiyordum, ilk sevgilimdi. Nasıl davranacağımı da bilmiyordum. Sürekli onu sevdiğimi söylerdim. Bir ay böyle geçmişti ondan sonra sorunlar başladı. Telefonum bozuktu ve bir süre konuşamamıştık. Geldiğimde ise soğuk davranıyordu ve bu soğukluk 2-3 gün sürmüştü. Sonrası mı ? Ayrılık. Sevmeye çalıştığı çocuk aklına gelmiş. Tarih ise 22 Temmuz. 2 gün devam ettik konuşmaya ve sonrasında tekrar barışma kararı aldık. Ona güveniyordum, bir daha olmaz diye düşünüyordum. Pek eskisi gibi olamamıştık. Çalkantılı bir ay daha geride kalmıştı. Çok değişmişti. Eski bizi istiyordum, eski onu. İlişkiyi ayakta tutan bendim. 24 Ağustos, bir ayrılık daha. Ona aşıktım, çok aşıktım. Her şey bitti diyordum. Ama kendimize bir söz vermiştik. Ne olursa olsun ayrılsak bile arkadaş kalacaktık. Arkadaş kalmıştık ve yine sadece ben çabalamıştım. Onu tanıyamıyordum, çok değişmişti. Doğum gününü kutladım. Ve aynen şu cümleyi kullanmıştım: “seni en çok ve en güzel ben severim” . Hala da sözümün arkasındayım. O doğum günü mesajından sonra 18 gün tek kelime konuşmamıştık. Gün sayıyordum. Onsuz olmuyordu. O yazdı, özür diledi. Arkadaşça devam etmiştik bu defa. Buluşmak istedi. Çok istekliydi. İlk defa baş başa buluşmuştuk o gün. 19 Ekim. İlk o gün tutmuştum ellerini, o gün sarılmıştım ona. Bu sefer oldu dedim, yine güvendim. Ondan sonra buluşmak istediğimde hep bir sebebi vardı buluşmamak için. Benim de hevesimi kırmıştı ve yine olmayacak hissine kapılmıştım. Bir sonraki buluşma 15 Kasım’da olacaktı. Elleri ellerimdeydi. Dizine yatmıştım, saçımla oynuyordu. Ondan ayrı kalmak istemiyordum. 19 Kasım’da tekrar buluştuk. Yemeğimizi yedikten sonra kollarını açıp beni yanına çağırmıştı. Bana hiç kimse o kadar güzel sarılmamıştı. Ben iyice kaptırmıştım kendimi. Hayatımın anlamını bulmuştum. Biri için yaşayabilecektim artık. 24 Kasım’da onu son kez görecektim. Güzel geçmişti aslında ama bir soğukluk sezmiştim. Telefonda konuştuğumuzda beni sevdiğini söylemişti, sezdiğim soğukluk kaybolmuştu artık. O günden sonra hiçbir şey düzelmedi hayatımda, her şey kötüye gitti ve daha kötüye. Psikolojisi berbat durumdaydı artık. Nereden baksanız bir senedir ben yürütüyordum bütün ilişkiyi. Ama artık yürümüyordu. Yapamıyorduk. 12 Aralık gecesinde her şey tamamen bitmişti. Gözlerimin içine bakıp benimle her şeye var olduğunu söyleyen o, artık yoktu. Sevmemiş, sevememiş. Çok denemiş ama yapamamış. Duygularımla oynamıştı resmen. Yaşadığımız her şey yalandı, içten değildi. 10 Ocak tarihinde ise sevgilisi olduğunu öğrendim. Ben burada kendimi yiyip bitirirken, artık yaşayamıyorken o orada yeni sevgilisiyle bizim kurduğumuz hayalleri kuruyor belki de. Uyku düzenim, yeme iştahım, yüzümdeki sahte gülücük hepsi gitti. Ben yaşayamıyorum artık. Nefes almak zehir geliyor. Ona verdiğim bir söz vardı. İntihar etmeyecektim. Ama kendi elleriyle öldürdü beni. O güzel elleriyle kesti benim nefesimi. Gökyüzünden daha güzel gözleri vardı, o gözlerle vurdu beni. Ah Delibal’ım. Delibal’ın fazlası gerçekten zarar veriyormuş. Barış Ayaz’la aramızda bir tek fark kaldı. O çok sevdiği için ölmüştü. Ben ise çok sevdiğim için bittim, sevgi göremediğim için öldüm. Seni her şeye rağmen çok seviyorum Eylül’üm. Her şeyden ve herkesten çok seviyorum. Umarım bir gün karşına çıkar bu yazı. Umarım bir gün üşenmeden okursun bütün yazdıklarımı. Mavi Gri - O Ben Olamam eşliğinde yazdım bütün bunları. Yorma kendini, uğradığım ihanete gerçekten gücüm yetmedi. Kendine iyi bak...
3 notes · View notes
hayrisarac · 5 years ago
Text
Sessizliğe Bürünmüş Arayış
“Çok sigara içiyorsun” derdin
ben ikinci paketimi almak için para ararken.
Ama sen sürekli bir şeyler derdin.
Taksimde ki gay barlardan,
engizisyon zamanı yakılan kadınlardan,
din kültürü ve ahlak bilgisinden,
matematikten,
geometriden
ve
daha birçok şeyden bahsederdin.
Ben ise dinlerdim.
Seni dinlerken,
dinlenirdim.
Göğsümde dinlenen atlasın
omzumda ki yük azalırdı.
Rahatlardım.
Anlattıklarından şiirler yazardım sana.
Ama okumazdım
hiç bir şiirim sen kadar güzel olmadı.
Zaten iyi bir şairde değildim.
Babama göre zaman kaybıydım.
Tanrı’ya göre sıradan bir kul,
sana göre çok sigara için bir aşık…
Sonra sustun.
Sigarama karışmadın.
Garip bilgiler vermedin.
Cahil kaldım,
sigarayı arttırdım.
Seni anlatmadığım şiirler yazdım.
Babama göre hala zaman kaybıydım.
Tanrı’ya göre ise hala kul.
Konuşmanı istedim.
Aradım,
bir kadın aradığınız kişiye şu anda ulaşılamıyor
deyip durdu.
Haklıydı.
Aradığım kişilere hiçbir zaman ulaşamazdım.
O kadının sesinden sıkıldıktan sonra
seni aramak için farklı yollar denedim.
Kayıp ilanları verdim.
Morgları gezdim.
Sana beyaz yakışır demiştim.
Ölüm soğuğunda seni aradım.
Bahsettiğin zamanlara yolculuk yaptım.
Seni aradım.
Ama bulamadım.
Gün gelirde bu yazıyı okursan
sana yazdığım şiirleri bileğime gömdüm.
Cesedimi bulunca okursun.
4 notes · View notes
rameland · 3 years ago
Text
231221 | El Ele, Daha Güzel Günlere
   kendime verdiğim sözü tutabildiğim ve tam bir hafta sonra buraya gelebildiğim için gurur duyduğum dakikalardayız. aslında tam yarım saat öncesinde işlerimi bitirdiğimi ve seninle film izleyebileceğimi söyleyebilirdim. ancak en önemli işlerimden biri buydu ve ben gelecekteki sana içimi dökmeden gelemeyeceğimi hissettim. 
   bugünlerimiz çok hassas ve aynı zamanda sancılı geçiyor. neler olduğunu bilmesem de bazı sezgilere sahiptim ve onların doğru çıkması beni epey üzdü. zor bir dönemden geçtiğini zaten hissedebiliyordum ama bu denli şiddetli olabileceğini hesaplayamamıştım. detaylarını konuşmadık, pek üzerinde durmadık ama seni hep merak ettiğimi bil istiyorum. tartıştığımız gece ağlayarak yazdığın o yazıyı unutamadığımı ve hayatını zora sokan her şeyden nefret ettiğimi de bil istiyorum. sihirli bir asam olmasını, bu sayede hayatındaki olumsuz her şeyi yok edebilmeyi ne kadar çok arzu ettiğimi de söylemek istiyorum. aramızdaki bağın belli bir ismi olmasa da bağın kuvvetinden güç alarak sana şimdiden beşinci ayda ne hazırlayacağımı planladım, ses kaydetmek. hem basit hem de zor görünen bir tercih, biliyorum. fakat özellikle böyle günlerinde yanında olamamak, sana sarılamamak ve kafanı dağıtamamak beni öylesine üzüyor ki mesafeler benim için sorun olmaya başlıyor. çok mu şey istiyorum diye düşünüyorum ama hayır, sarsıldığın günlerde yanında olmayı dilemek çok gelmemeli. evet, mesafelere rağmen adeta yan yanaymış gibi geçirdiğimiz gün sayısı epey fazla ve biz hiç uzaktaymış gibi hissetmedik. ama bu tarz günler gelip çattığında net bir şekilde bu eksikliği hissedebiliyorum ve en azından yakın bir dönemde çözemeyeceğim bir gerçek olduğu için kahroluyorum. sorun ne bilmiyorum, seni bu kadar dağıtan ve geceni gündüzüne katan şey ne en ufak bir fikrim yok ama bir an önce yakanı bıraksın istiyorum. belki yanında olabilseydim bile çözemeyeceğim bir şeydir, hiç emin değilim. ama yine de olabilmeyi dilerdim.
   böyle düşündüğüm için sana içimi dökebileceğim bir ses kaydı atmanın bir ihtimal yanındaymış gibi hissettirebileceğini hesaba kattım. ama diğer yandan böyle bir ses kaydı almaktan rahatsız olur musun veya bu mevzulardan bahsettiğim için daha da kötü olur musun seçemiyorum. o yüzden şimdilik fikirler taslağımda yerini koruyor. biraz daha gözlem yaparak emin bir şekilde adım atmak istiyorum. 
   bu satırları yazarken şimdiki sen ve gelecekteki seni düşlüyorum. dilerim ki gelecekteki sen bu sorunlardan arınarak çok mutlu bir şekilde, arzularını takip etmeyi sürdürürken okursun yazdıklarımı, ve biz el ele kalmaya devam ederiz. ‘’zor günlerdi’’ diye düşünüp duygulanırsın belki, ben de seni avutur ve ‘’beraber atlattık’’ diyebilirim. bunu öylesine çok istiyorum ki anlatamam. sana iyi gelebilmek, hayatını iyiye çekebilmek için elimden ne geliyorsa daha fazlasını yapmak istiyorum. aradan ne kadar zaman geçerse geçsin ve biz ne yaşarsak yaşayalım kurduğumuz yuvada hepsine ‘’birlikte’’ göğüs gerelim. hayat bize acımasız yönlerini gösterdiğinde biz de ona orta parmak çekelim. evet, çok ciddiyim bunu yapalım. birimiz düştüğünde ötekimiz ayağa kaldırsın, pes etmeyelim. hep ileriye gitmek zorunda değiliz. böyle günlerde yerimizi korumamız yeterli olur. ama olur da gerilersek de sorun değil. bir şeyler devrilirse, yıkılıp dökülürse beraber onarırız. bana o gece ‘’biz çok güzeldik.’’ demiştin. evet, biz güzeldik. biz bugün de çok güzeliz, bizden hiçbir şey kaybolmadı. aksine biz o gece bir kez daha sıkı sıkıya kenetlendik birbirimize. bunun için minnettarım sana.
   içimi dökecek daha çok konu var aslında, bahsetmek istediğim sayısız detay da.. ama şimdiki bizden daha fazla zaman çalmamak için burada noktalayacağım. bu satırları yazarken pek özgün olmasa da bizim için daima özel yerini koruyan mektubu düşündüm. mektup yazma sırası bende. orada daha detaylıca içimi dökeceğim sana. şimdilik gelecekteki sana veda ediyorum, çünkü şimdiki sen bana ihtiyaç duyuyor olabilirsin. yine de ikinizi de sevdiğimi hiç unutmayın. bu cümlem bugünkü jinho&yeri&hongseok üçlüsünün durumu gibi olmadı mı? seni her karakterimden sevdiğim gibi zamanın her dilimindeki hallerini de koşulsuzca seviyorum. iyi ki varsın ve iyi ki hayatımdasın, kış güneşim. beraber el ele, daha güzel günlere doğru yol alabilmeyi iple çekerken bugünlerde ise seni tüm sevgi ve ilgimle kucaklayıp kötülükten olabildiğince uzak tutmayı deneyeceğim. haftaya görüşmek dileğiyle.
1 note · View note
maxwel41-blog · 7 years ago
Text
Gecenin bir yarısı kaçan uykularımla beraber, serseri sivrisineklerin sesi, en son seviştiğim zamandan arta kalmış birkaç kötü anı, kendime duyduğum nefret, aşşağılık olma durumu, bal arıları ve biraz da senin girdiğin aklım var odamda. Lanetlenmiş gibi hissediyorum. Hayatımda biri yok flörtlerim zaten çok sürmeden çıkarıyorlar beni hayatlarından. Belki tanıdığın o masum çocuk değilim artık, belki hala masumiyetini korumaya çalışıyorumdur, belki hiç masum olmamış, sadece bir şeylerin değişip hayatımda gerçek beni su üstüne çıkarması gerekiyormuşta bu çoktan gerçekleşmiştir. Her sabah denize gidiyorum belki yorulur da uyurum diye. Bu sabah daha bir buruk gideceğim içimdeki sen tekrar canlandın diye. Maziden kalan zombiler misali birbirimizi yemekten başka hiçbir şey yapmadan, sarhoş olup tek bağlantı noktamız olan bu s***min sitesinsen birbirmize ulaşmaya belki bir şans daha istemeye ama isteyemeyecek kadar da korkup utanmaya mecbur bırakılmış gibiyiz. Büyük ihtimal numaramı, adımı, diğer sosyal medya hesaplarımı hatırlıyorsundur. Umarım bu yazıyı da diğerleri gibi okursun güzel gözlü...
1 note · View note
siyahnotlar1 · 5 years ago
Text
1 Ocak 2020
Gelecekteki ben bu yazı senin için. Şu an bu yazıyı hangi yılda, hangi ayda okuyorsun bilmiyorum. Belki yıllar sonra çok farklı bi hayatın ortasındayken okuyorsun bunu ya da neredeyse çoğu şey aynı sadece 2-3 sene sonra okuyorsun. Şimdi sana biten 2019 yılıyla ilgili bazı şeyleri hatırlatacağım. Eğer yanında ortaokul veya lise arkadaşların falan varsa sımsıkı sarıl onlara çünkü çok seviyorsun onları. 2019 yılı sıkıcı ve çok yoğun bir Lgs senesiydi. Aslında hedefin fen lisesiydi ama olmadı. Gerçekten çok çalıştın. Bu çalışma aynı zamanda verimliydi. Aslında senin için lgs sonucu bi hayal kırıklığıydı çünkü çalışmanın karşılığını alamadığını düşündün ki hala öyle düşünüyorsun ama okulunu seviyorsun. Lgs anını değerlendiremedin. Stres, heyecan da seni yendi ve senin şu an en büyük korkun yksde de aynısı olur mantığı. Umarım bu yazıyı yks sonrasında da okursun ve yanıldığını anlarsın. Her gün saat 8de telefonunu aldığın ve 15 dakikanın içine koskocaman dostluklar sığdırdığın bir yıl oldu. Yaz tatilinde birçok insanla tanıştın zaten bu yüzden de gittiğin okulda çok fazla tanıdığın insan vardı ve rahattın. Ama yaz tatilinin ilk bir ayı kendini çok yıpratmıştın lgsden dolayı ;*( 9. Sınıfın ilk günü, devamı vs genelleme olarak mükemmel geçti. Yılın sonlarına doğru moralini düşürecek bazı şeyler oldu ama her şeye rağmen "iyi ki" diyebileceğin olaylardı hepsi. Çok farklı duyguları yaşadığın, hissettiğin bir yıldı. Yapamam, beceremem dediğin her şeyin başrolünde buldun kendini. Bazı şeylerin ilki yaşandı mesela ya da insanlara olan bakış açında değişen çok şey oldu. Bazı insanlarla olan seviyeni ayarlaman gerektiğini anladın ve her ne olursa olsun bazı insanları kaybetmemek istediğini. Yeni insanlarla da tanıştın. Çok güzel bir ortam oluşturdun, asla unutamayacağın anılar biriktirdin bu kadar kısa sürede bile. Ama ama ama bir arkadaşın var aynı okulda değilsiniz ama yeri her zaman farklı. Umuyorum gelecekte mesafeler olmaz aranızda çünkü insan saçma buluyor aramızda ruhen mesafe varken fiziksel olarak yan yana olduğumuz o kadar insan varken ruhen sımsıkı olduğumuz insanlarla aramızda fiziksel olarak mesafe olmasını. Hep yanında olsun istiyorsun zaten haklısın da. Bazı şeyleri anladın mesela hedeflerini belirledin, bazı durumların farkına vardın.
Anladığın, hissettiğin şeyler bunlarla da sınırlı değil ki. Şu an bu yazıyı yıllar sonra okuyo olabilirsin hani öyle bir ihtimal var ya umarım o gün bu yazıyı burda ismi, hissi geçen kişilerle birlikte okuyor olursun. İşte o zaman gerçekten çoğu şey anlam kazanır. İnsan bazen bir şeyleri bilemiyor. Mesela bir şeyi beklemek istiyoruz ama karşımızdaki bunu istiyor mu bilmiyoruz ya da bekleyebilecek miyiz? Hiç karşınızdaki insanın söylediği şeylerle gözlerinin çeliştiğini gördünüz mü? İşte sen bu yıl gördün, şahit oldun. İnsan o zaman neye inanacağını bilemiyor. Ne yapsa bilemiyor, arafta kalıyor hep. Geleceği merak ediyor, neler olacağını merak ediyor ve sanırım en çok da nelerin olamayacağını. Hani geleceğe yönelik bi karar veriyoruz ama uygulayabilecek miyiz? Ya da karşımızdaki bir şey söylüyor ama gözleri, bizim hissettiğimiz insan apayrı şeyler söylüyor? Siz olsanız hangisine inanırdınız? Ben cevabı bulabileceğime inanıyorum. Umuyorum bu sorunun cevabını ararken yanıldığım bir yıl olmaz...
31 Aralık 2019 gecesi saat 01.34 (Yani 1 Ocak 2020 Çarşamba Günü)
(Fener - Yüksek Sadakat dinliyorsun)
0 notes
mavimorhayaller-blog · 8 years ago
Text
Ben anladım ki senin sevgin gerçek değilmiş. Nerden anladın diyeceksin. Görünen köy kılavuz istemez. Sabredemedin uzaktan sevmeye. Sabredemedin nefsine yenildin. Sana beni uzaktan sevmek değil başkalarının yanında olmak cazip geldi. E sende haklısın ne diyelim. Herkes beceremez herkes başaramaz uzaktan sevmeyi. Zarar verir kirletir sevgisini. Ama ben ama ben asla! Yapmam çok şükür kendime hakim olur ve bi anlık geçici heveslere kapılıp uzakta da olsa duymayacakta olsa Allah bilir diye sevgime zarar vermem. Hayatıma başkalarını dahil etmem. Ben sen değilim. Ama seni de gözümde çok büyütmüşüm. Çok güvenmişim. Sadece 3 ayda vazgeçtin belki de daha önce. Canın sağolsun senin. Benden başka herkesi sev ama beni sevme benim böyle kişiyle paylaşacak bi hayatım yok. Çok üzgünüm. Canımdan çok sevdiğim kişiydin. Ama duyduklarım beni şaşkına çevirdi. Ben seni hiç tanıyamamışım. Tanıdım sanmışım. Ben hiç duymasam bile senin bunları yapmaman gerekirdi. Seven insan yapmaz be yapmaz. Hayat mı ben mi sorusunda sen hayatı seçtin. Sana seçim yaptıran da ben değildim oysa ki. Ne diyim sana tek bi sözcüğüm kalmadı. Bana ne yaparsan yap. Sen mutlu ol! MUTLU OL! Bu yazıyı umarım bi gün okursun. Pişman olmanı istemiyorum yaptığın şeylerden umarım pişman olmazsın. Bana gelirsek. Aynıyım. Hala seni seviyorum. Bu değişmeyecek.
2 notes · View notes
sozsiir · 6 years ago
Video
youtube
Gün Batarken Ercüment Ekrem Talu Hayati İnanç
Hayati İnanç yorumu ile Ercüment Ekrem Talu kaleme aldığı Gün batarken romanını oğlu Muvakkar Ekrem Talu ithaf etmiş. Ona armağan etmiş. Ön sözden önce bir sayfa tutmayan şu yazıyı yazmış. Oğlum Muvakkar Ekrem’e...fon müziği ve video klip eşliğinde hazırlamış olduğumuz içeriği beğenilerinize sunuyoruz... Sen doğduğun vakit oğlum, Sicill-i nüfûsunda mukayyed bulunmakla mübâhi olduğun bu devlet-i muazzamanın hududları Adriyatik denizinden Basra Körfezine uzanıyor, Yemen, Trablus-i garb, Cezâir-i Bahr-ı Sefîd, Harameyn-i Muhteremeyn, kalemrev-i saltanat-ı seniyyeye dahil bulunuyordu. Şarkta Ravza-i Mutahhara-i Rasûlüllah'a, garbda meşhed-i hüdavendigâra Türk neferleri nigehbân idiler. Bir gün... Nasıl ve niçin olduğunu tarihlerde okursun... Meşrutiyet ilan ettik. Yine bir gün, Alemi kana boyayan, ateşe yakan, yaman bir muharebeye, beşeriyeti zebûn düşüren meş'ûm bir mukateleye sürüklendik... Bu harekâtımızın birincisi ile sonuncusu arasında altı senelik bir fasıla vardı. Bu müddet zarfında sû-i talihimiz bize rahat yüzü göstermedi. Mütemadi idbârımız ahlakımızı bozmuştu. Harb-i umumîde bir çoklarımız cinayetler irtikâb ettik. Bu itiraf elim olmakla beraber bir hakikattir. Ancak esbâb-ı muhaffifeden olarak şunu da ilave edeyim ki: millet; mübarek, halûk, âlîcenab Türk milleti, dermansız omuzlarına cebren yükletilmiş olan bu cinayetlerden berîü'z-zimmedir ve ileride, kinler, ihtiraslar durulduğu zaman, tarihin hükmü elbette bu yolda lâhik olacaktır. Bu hükme yardım etmek üzere, maalesef bazı kuyûd altında, fakat vukû'ât-ı sahîhaya müsteniden yazmış olduğum şu nâçîz eser, destgâh-ı (tezgah) tab'a verildiği zaman, fezây-ı beşeriyette altı buçuk asırdan beri neşr-i envâr eden bir şems-i tâbân-ı ihtişam ve azamet, bir neyyir-i kudsî-i fazilet ğurûb ediyordu. Bî ihtiyar, seni, sizleri düşündüm... fakat neden bilmem? Kalbim pek o kadar sızlamadı... Allah, azîmü'ş-şândır! Yine parlak bir gün doğacağına ve senin o günleri göreceğine imanım var oğlum! Ercümend Ekrem İstanbul 18 Ramazan 1388 (hicrî) FON MÜZİK ►YK Production - Hekimoğlu (TRAP Remix) Fon Müziği link: https://www.youtube.com/watch?v=8LWOn... Fon YK PRODUCTION Kanalına attir. Video içeriği Hayati İnanç Yorumu ile Ercüment Ekrem Talûi Gün Batarken Romanı KONULAR; ►Ercüment Ekrem Talû ►Gün batarken romanı ►gün batarken ►Can Veren Pervaneler ►Tarih Hayati İnanç Kimdir. ♦Denizli, 1961 doğumlu. ♦İstanbul Hukuk 1984 mezunu. ♦Avukatlığın yanısıra yayıncılık, yöneticilik, denetçilik, öğretmenlik ve sunuculuk yaptı. ♦“En değerli iş insana yatırım” inancında. ♦Klasik eserlerden edindiği heyecanı, her yaştaki gençlerle paylaşmak hayat tarzı. ♦TRT de “Can Veren Pervaneler” programını hazırlayıp sunmaktadır. ♦Aynı isimle 5 kitap neşretti.’; Her türk erkeği günde usta işi bir gazel okumalıdır ve her türk erkeğinin ezberinde 10 beyt yer almalıdır. Bu inançla hazırlanmıştır. TAVSİYE KİTAPLAR ►ŞEVÂHİD-ÜN NÜBÜVVE ( MEVLÂNÂ ABDÜRRAHMÂN CÂMÎ ) ►can veren pervaneler kitabı 1 ►can veren pervaneler kitabı 2 ►can veren pervaneler kitabı 3 ►can veren pervaneler kitabı 4 ►can veren pervaneler kitabı 5 GÜZEL ŞİİR ve EĞİTİM VİDEOLARIMIZ ►Allahaısmarladık |  https://youtu.be/JTpRRf9JFcY ►Gelsen De Bir Gelmesen De: https://youtu.be/gHE-he_gkUA ►Sabır Şiiri : https://youtu.be/lihUrCxfzBc ►Kim Beni Nerden Bilecektir |  https://youtu.be/F-rs7XseW1s ►Ateşdüri: https://youtu.be/56S2Kdhp3fc ►Eserlerimiz: https://youtu.be/6MAvLaOvfTY ►Gittin :https://youtu.be/woy7MecTbh0 ►DİVAN EDEBİYATI : https://youtu.be/5FC9Qos2QuQ ►Vakit : https://youtu.be/09z9nlwWq6U ►CAN VEREN PERVANELER https://youtu.be/kWt19iXQYcs ►Hastayım Yalnızım https://youtu.be/kfH_fSLVLiw #Hayatiinanç #HayattanKıssalar #sözşiirkanalı SÖZ ŞİİR Youtube Türkiye kanalına hoş geldiniz. Her gün yeni şiir videoları.   Bir birinden güzel sözler. Kıssalar, İnsanı düşünceye sevk eden hikayeler. Türk Tarihin den Kesitler. Edebiyatımızdan örnekler. Divan edebiyatı. Berceste beyitler. Mesnevi hikayeler. Birçok güzelliği bir araya toplayarak, Bazen neşeli, eğlenceli, komik ve bazen duygusal, bazen öğretici, Eğitici, yeni bilgiler ve ruha şifa yeni İçerikler yüklüyorum. İçeriklerimiz Özet olarak; Necip fazıl kısa kürek, Yunus emre, Mehmet Akif Ersoy, Nabi, Baki, Zati, Mevlana, Fuzuli, Nefi, Şeyh galip, evliya celebi, Necati bey, Taşlıcalı Yahya, vb ünlü şairlerimizin şiirleri ile Allah dostları, evliya ve peygamberlerimizin kıssaları (Osmanlı'nın 36 padişahından 33'ü şiir yazmış.) Şiir yazan sultanların eserlerini ve kıssalarını az bilinen şiirlerini, şiir fon müzikleri eşliğinde hazırlayıp Hayati inancın kendine has yorumlarını derleyip içerik olarak beğeninize sunmaya çalışıyorum. Belki bir duaya vesile olur Kanala ABONE Olarak güzelliklerden Haberdar ola bilirsiniz.... İçeriklerimizi beğendiyseniz Sevdiklerinize... Beğenmediyseniz Sevmediklerinize Tavsiye etmeyi İhmal etmeyiniz... Söz nisan yağmuru gibidir. Hesapsızca yağar ancak denizkulağına düşen inci olur.
0 notes
guncelpdfindir-blog · 7 years ago
Text
Osmanlı Düşünce Dünyası ve Tarih Yazımı
Osmanlı Düşünce Dünyası ve Tarih Yazımı Bir taştaki yazıyı nasıl okursun? Numizmatik meseleleri nasıl değerlendirirsin? Bir kâğıdı eline aldığın zaman paleografik ve diplomatik yönden nasıl bakarsın? Tarihlendirmeyi nasıl koyarsın? Bu ilimdir. Bu bakımdan da tarih ilmi, diğer sosyal bilimlerin içindedir; hattâ doğa bilimleri gibi pekinliği, kesinliği olan bir ilimdir. (…) Fakat tarihçilik bu kadar değildir. Ondan sonra bir spekülasyon safhası vardır ki, bu sanatçılıktır. Belirgin bir şekilde, abartma ve yalana sapmadan yorumlama meselesidir. Dolayısıyla, bu, tarihçide bir yerden sonra bir sanatçılık vasfı olduğunu gösterir. Johann Gustav Droysen’in dediği gibi, “Tarih bilim değildir, bilimin de üstünde bir şeydir.”
Prof. Dr. İlber Ortaylı’nın “Seçme Eserleri”nin dördüncü cildi, tarih ilmini ilk başlangıçlarından günümüze dek uzanan süreci içinde ele alan makalelerin yanı sıra, okuyucuyu 18. ve 19. yüzyıl Osmanlı düşünce dünyasında keyifli bir gezintiye çıkaran yazılarıyla da önemli bir boşluğu dolduruyor. Ortaylı, seyahatnamelerden lâyihalara, Thukydides’ten İbn-i Haldun’a, Tanzimat edebiyatından ilk Türkoloji ürünlerine, metinler ve tarihçiler arasında dolaşırken, Akdeniz dünyası içinde Türkiye, Galata’daki yabancı misyonların günlük yaşamı, Osmanlı seçkinleri ve Osmanlı devletinde laiklik hareketleri gibi geniş bir yelpazede okurlarını zenginleştirmeyi sürdürüyor.
Osmanlı Düşünce Dünyası ve Tarih Yazımı
0 notes
banabirisimver · 8 years ago
Text
Merhabalar!
    Merhabalar Gizem! İsmim Orkun, aslında sağ yukarıdaki iki kutucuğa yazmıştım ama tumblr kullanmadığım için onları görüp göremeyeceğini bilemediğimden yine söylemek istedim. Öncelikle söylemeliyim ki bir saate yaklaşık bir süredir, es kaza şans eseri denk geldiğim tumblr hesabında paylaşımlarına bakıyordum ve artık sonunun gelmeyeceğini düşünerekten ansızın kapatıverdim. Devam etmeyi isterdim fakat gerçeklikten başka bir şey geçmedi elime. Ki bu sanki biraz olumsuz bir cümle oldu ama hayır aslında iyi bir şey söyledim. Söyleyeceğim asıl şeye gelecek olursak; Eeğ nedensiz bir şekilde yazdığım bir yazıyı okumanı istedim. Daha önce en fazla iki üç arkadaşımla paylaşmıştım hatta birisi kendi hesabında paylaştı ve benim yazıma cevap yazdı, güzel bir histi. Paylaşmamın nedeni ise, sanıyorum ki düşünmeyi ve içlerinde anlanabilecek dünyaların gerçekliklerine bakmayı, farklı vasıflar getirmeyi biliyorsun ve seviyorsun.
Aslında e-posta adresimi yazmıştım sağ üsteki o kutucuğa ama tekrar vereceğim. Okuduktan sonra ne hissettiğini, yazıyı nasıl bulduğunu, işlenen konudaki fikir hakkında bana bir şekilde anonim olsun veya olmasın dönüş yaparsan çok mutlu olmuş olurum. Vee güzel günler dilerim!
Bir Fare, Bir Kedi Ve İnsanlar 28.10.2014 03:34
      Öncelikle kendimi tanıtayım samimi arkadaşlarım bana Speedy Gonzales der. Bunun nedenini sormayın bunu açıklamak için burada değilim. Siz insanlar, kısaca, fareden öte bir şey değilim diye bilin yeter. Bir fare gözünden: Bazen kötü hissedersin değil mi? Senin de uykularının kaçtığı, düşünmekten uyuyamadığın, acılarına yenik düştüğün zamanlar oldu değil mi? Sanki her şey batıyordur sana, içinden hiçbir şey yapmak gelmez, belki sen bencil oluyorsundur belki de sadece sinirli olursun? Ya ağlamak istemen? Fare düşmanı kedi seni.  Ağh evet biliyorum, çok iyi biliyorum. Sevgili kaşar peynirim! Seni yemek için bile kedilerden kaçmam gerekiyordur ki karnım doysun. Bir de insanlar ha? Ben mi seçtim yoksa buraya fare olarak gelmeyi? Belki de ben seçmişimdir, belki de sıra bundadır ve yahut böylesi layık görüldü. Ha sen ne dersin? Kim bilebilir? Ben mi, sen mi yoksa kaşar peyniri mi? Bir bak öyleyse şimdi şöyle bir hayata. Neyin ne kadar önemi var bir dön düşün “Şapkanı önüne çıkart düşün” fakat ben söyledim diye yapma, gerçekten istediğin için düşün. Bir sonraki aldığın nefesin garantisi olmadığı halde ne bu kibir, ne bu öfke ve saygısızlık? Neden tatlı tatlı geçinmek var iken siz insanlar hep ite kaka başka yollar ararsınız beni köşeye sıkıştırıp kafamın ortasına elinizdeki süpürgeyi vurmak için? Oysa sen bilmiyor muydun bir dilim kaşar peyniri kapının kenarına koysaydın hepimizin mutlu olacağını? Siz insanların kendi kendine problem üretmekte üstlerine yok. Belki de hepiniz basitsiniz? Sen önüne her çıkan şeye ‘engel’ der isen birinde takılır düşersin o bana düşman olan kedinle beraber, ben ise sıyrılır kaçarım bir delikten. Siz insanlara böylesi yakışmıyor. Hıa belki de gerçekten insan değilsinizdir. İnsana yakışan saygı duymak ve var olmaktır. Düşünsene insan dostum sen ne kadar çok sevildiğini bilmiyor olsaydın neleri kırdığını asla bilemeyecektin. Hoş bilmekte isteyeceğini düşünmüyorum. Fakat sen sevgiyi apayrı boyutlara, yerlere çekiyorsun. Seveceğini sen kendin seçemezsin. Bende kaşar peynirimi çok seviyorum. Herkes mutlaka çok seviyordur, sevmiştir, sevecektir. Eğer sevdiysen, sevecekti isen ve yahut seviyor isen sana tavsiyem sözünün eri ol, düşünmeden konuşma, pişman olacağın şeylerin değil arkasında durmayı yanından bile geçme, gereksiz şeylerde boğulmam diye yola çıkma. Unutma ki kutsal sevgi denizinden bir bardak su alsan denizin eksildiğini hiç kimse hissetmez, boğulur gidersin. Ve unutma çırpınacak olan yine ‘sensin’.
Evet gördün tanıdın bir otoban faresini, ben sadece konuşurum sen okursun veya bir süpürge darbesiyle bütün kemiklerimle beraber yapıştırırsın beni fayansına seçim senin. Ama son bir isteğim var senden; Beni kedin yemesin. Hayatında olduğu gibi 'batırdığın’ yeri yine sen kendin temizle.
0 notes
mavimorhayaller-blog · 8 years ago
Text
İçin rahat mı gerçekten? İnsan kendini kolay kandırır. Sende şuan kendini kandırıyorsun. İçim rahat diyerek. Halbuki bilmediğin onca şey var ki. Ya da görmek istemediğin onca şey. Bi gün anlayacaksın beni. Er ya da geç. Sen beni bıraktın. Benim seni ne kadar çok sevdiğimi bile bile. Ve benimle mutlu olduğun halde bıraktın. Ne anlamalıyım sence burdan? Bırakacaktın madem niye alıştırdın kendine? Niye hiç gitmeyecekmiş gibi yaptın? Niye geleceğimi çaldın benden? İçin rahat mı gerçekten. Düşün bi. Rahat mısın. Her şey yolunda mı sende? Seni bilmem ama arkanda bıraktığın büyük bi çığ beni öyle ezdi ki. Aşkımı kendime olan saygımı sana olan güvenimi en çokta hayallerimi ezdi. Gelmediğin her süre o çığ üzerimde ve gittikçe soğuk bedenime daha çok işliyor. Gelmenide beklemiyorum zaten. Neye şaşırıyorum biliyor musun.. Nasıl bu kadar kolay bıraktın? Anlayamıyorum sorun ben değilim. Biz. Bizi nasıl bu kadar çabuk bıraktın. Mutluluğu huzuru hayalleri nasıl bıraktın. Hiç için sızlamayacak mı gerçekten. Beni kazanmak için uğraştın. Kazandın. Senden mutlusu yoktu. Şimdi noldu? Unutacak mısın beni? Unutup yeni bi hayat mı kuracaksın kendine? Gerçekçi ol. Sen her ne kadar unutkan olsan da unutamayacağın şeyler var. Umarım verdiğin karar doğrudur. Çünkü bu yaşattığın acıyı ödeyemez hiç bi şey. Şuan sana sinirliyim. Hemde çok. Beni kandırdın. Beni yarı yolda bıraktın. Farklı görmüştüm seni. Benimle birlikte herkes seni farklı düşündü. Ama sen gidişinle bu düşünceyi değiştirdin. Evet bu mesajı okurken belki canın yanıyor.(Gerçi okur musun onu da bilmiyorum ama. Umarım geçde olsa bi gün okursun. Sana tüm yazdıklarımı.) Kusura bakma. Ben seni üzmemek için kendimi üzdüm. Bilmediğin çok şey var. Sana anlatacak değilim bunları. Belki bi gün farkedersin. Ama kızma bana bu yazdıklarım için. Hakkım var. Çünkü beni bıraktın. Hemde hayatıma, seni çok mutlu edeceğim asla bırakmayacağım diye girerek. Yalan mıydı? Sana inanmıştım. Yeterince sevmedim mi seni. Yetemedim mi sana. Hatalarım oldu evet. Herkesin olucak. Seninde oldu. Ama sen beni yaptığım bi hatada sildin. Bunu hakettim mi? Gerçekten hakettim mi? Sana öyle sadıktım ki 3 yıl boyunca. Bi an olsun sana yakışmayacak bi davranış yapmadım. Hangi ortamda olursam olayım senin istemediğinin 2-3 katı yapmaya çalıştım. Bi kere olsun sohbet etmedim bi kere olsun gereğinden fazla bi erkeğin yanında durmadım. Göz temasında bile dikkat ettim kendime. Seni öyle seviyordum ki. Sadık olmak boynumun borcuydu. Belki yanımda olsan bu kadar dikkat etmezdim hareketlerime. Ama her harekerime dikkat ettim. Konuşmadım kalabalık ortamlara girmedim arkadaş edinmedim hep kendi başıma ayakta kalmaya çalıştım. Sadakat konusunda hiç bi yanlış yapmadım sana karşı. Eğer yapmış olsaydım gelir söylerdim bunu sana. Böyle şeylere önem veririm bilirsin. Ve gelip kendi ağzımla sana haber verdim. Ama benim yaptığım bi şey yoktu. Peki sen bana bunları söyleyebilir misin. Sana hep sadık kaldım. Hiç bi kızla yakın olmadım. Sohbet etmedim. Gereğinden fazla yakın olmadım. İşimi halledip yerime geçtim. Sınıfta varlığımla yokluğum birdi diyebilir misin? Ben böyleydim. Başkalarına da sorabilirsin. Eğer beni bu yüzden bıraktıysan içim rahat hemde çok rahat. Şuan doğru yaptığını sanıyorsun. Beni kaybediyorsun farkında mısın. Geri dönüşü olmayan bi yola girmiş süratle ilerliyorsun. Bırakmıycam aptal mıyım ben demiştin. APTALSIN. Seni böylesine seven birini bırakacak kadar aptalsın hemde. İstesen sana her şeyini verecek birini bırakacak kadar aptalsın. Peşinden gelen karşında ağlayan bitmesinn diye yalvaran birini bırakacak kadar aptalsın. Senin mutluluğuna her şeyden çok önem veren birini bırakacak kadar aptalsın. İlk aşkını, her şeyi yaşadığın kişiyi, bi zamanlar deli gibi özlediğin kişiyi şimdi boş yere bırakacak kadar aptalsın. Ayrıldık. Yok yere. Değmeyecek bi şey üzerine. İçin rahat mı gerçekten. Senin için '' Allahım Yasin'i bana hayırlısıyla ver. Şerse de bana hayırlı kıl. '' diyerek dua eden birisini bırakmak akıl karı değil. Ben seni sadece iyi özelliklerinle değil kötü özelliklerinle de sevdim. Şerde olsan kabul edecek kadar gözüm kördü. Sana aşıktım. Her gün kavga etsekte çok şükür yanımda diyecek kadar çok sevdim. Kırıldım bazen ama belli etmedim. Üzülme diye. Hataların olmuştu. (Seni suçlamıyorum) aramızı açmasından korktuğum için hemen affettim. İçime attım kendime kıydım ama bize kıyamadım. Sende bi çok fedakarlık yaptın bu ilişki için. Yazıyı okurken sinirlenme. (hala seni düşünüyor olmam da tuhaf hala kırılacaksın diye korkuyorum) ama içimi dökmeye ihtiyacım var. Öyle doldum öylee beklettim ki bu güne kadar. Bazenleri ne hissediyordum biliyo musun. Başta sen beni çok seviyordun ama sanırım sonraları ben daha çok sevdim. Bunu bilemem bi his sadece. Üzdün beni öncekilerden daha çok üzdün. Eminim ki hiç bi olay beni bu kadar çok üzemez. Bunu okuyunca suçlu hissetme kendini şöyle düşün sana herkesten çok değer verdiğim için en çokta senin yaptıkların üzdü beni. Hep bekledim şaka demesini birisinin. Seni denedik demeni. Bırakacak mısın napacaksın diye kontrol ettim seni demeni. Nasıl mutlu olurdum. Ama şuan anlıyorum ki her şey şeffaf ve gerçek. Şuan seni tanımayan en uzak kişinin bile senden haberi varda seni en çok seven senin en derinine dokunmuş, hissetmiş kişinin senden haberi yok. Ne acı. Korkma. Düzelicem. Belki 1 yıl belki 20 yıl sonra ama Düzelicem. Ama unutmuycam. Ve kimseye bi daha güvenmiycem. Buna sende dahilsin. Evet şimdi sende gittiğine göre benden, tamamen yalnızım. Tam olarak 2 kere ağladım karşında. Birisi senden uzağa gideceğim diye. (nakil aldırdığımda çekerekte kütüphanede sana sarılarak. Ve yüzüne dokunduğumda sende ağlıyordun.) İkincisi de o lanet olası pazartesi gününde. Çaresizliğimle gitme bitmesin diyerek. Ama sen ağlamadın bu sefer. Sadece baktın. Son kez sarılamadım bile. En son yanında olduğum sarıldığım an ise ikimizin yerine filminde. O sondu. Ne anlamlı. Son olduğunu bile bilmiyorduk. Ama o gün öyle uzun sarıldık ki. Anlamalıydım belki de. Son olduğunu. Keşke anlasaydım daha çok sarılırdım. O film. Özeldi sanki hissetmeliydim. Ve o gün midem bulanmıştı. Anlamalıydım. O gün ellerimle sana yaptığım o yuvarlak beyaz şeyleri yedirmiştim. Benim elimden son yediğin şey. Bana sarıldığın son gün. O gün ayrılırken yanağından ben öpmüştüm seni. Geride kalanın ben olacağını o gün Anlamalıydım. İkimizin yerine.. 2mizin yerine 3 olmayacak mıydı. 3.yıl olmayacaktı demek ki. İkimizin yerine yani bizim yerimize kimde gelmeyecekti, gelemeyecekti. Biz özeldik. Seni kimse benim gibi tamamlayamayacak. Ama yine de mutlu ol. Ölümde var. Unutma. Beni sevmeyi unutma.
2 notes · View notes